Gelir eşitsizliklerine tarihsel perspektiften kısaca bir göz atmak faydalı olabilir. Bilindiği gibi sanayi devrimi başka birçok alanda olduğu gibi modern piyasa ekonomisi açısından da bir dönüm noktasıdır. Bu itibarla sanayi devrimi öncesi ve sonrası şeklinde ikili bir ayırım içerisinde konuyu ele almak faydalı olacaktır. Sanayi devrimi öncesine bakınca gelir eşitsizliğinin tüm ülkeler için oldukça bozuk olduğunu görmekteyiz. İşin en trajik yanı ise bu dönemlerde servet edinmenin tek yasal yolunun bir miras intikali olmasıdır. Eğer bir akrabanız size servetini miras olarak bırakırsa artık o servetin sahibi siz olacağınız için adınızı zenginler arasına yazdırmışsınız demektir. Bu dönemler üzerine yürütülen bilimsel çalışmalar, nüfusun en varlıklı %10’luk kesiminin toplam servetin %90’ını, en varlıklı %1’lik kesimin ise toplam servetin %50’sini elinde bulundurduğunu gösteriyor. Bu oranlar oldukça çarpıcıdır.

Sanayi devrimi birçok önemli sonucunun yanında gelir eşitsizliğinin da farklılaşmasına yol açmıştır. Sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan üretimi artırma ihtiyacını karşılayacak fabrikaların kurulması, yeni iş kollarının ortaya çıkmasına ve bu da ücret karşılığı çalışacak işçilere olan talepte artışa neden olmuştur. Köylerden topraklarını terk ederek kent merkezlerine göç eden insanlar fabrikalarda ücret karşılığı çalışmaya başlamış, bu durum ise gelir eşitsizliğini bir nebze de olsa adalete doğru yönlendiren bir gelişmenin yaşanmasına sebep olmuştur: Orta sınıfın ortaya çıkması. Orta sınıf ile birlikte yüksek gelirlilerin servetlerinde bir törpülenme ve düşük gelirlilerin servetlerinde bir artış yaşanmış ancak bu durum fazla uzun sürmemiştir.

Sanayi devriminin ilk yıllarında bu insanların haklarını koruyacak hemen hemen hiçbir mekanizma bulunmuyordu. Zorlu çalışma şartlarında düşük bir ücret karşılığı saatlerce çalışmak zorunda kalan onlarca çocuk işçi, yaşlarının gerektirdiğinden çok daha büyük yükler altında eziliyordu. Elbette büyükler için de durum çok farklı değildi. Birçok akademik çalışma bu dönemin zorlu iş hayatının örnekleri ile doludur. İleriki dönemlerde çalışma şartlarının iyileştirilmesine yönelik bazı düzenlemeler yapılmışsa da, günümüz şartlarının bile eleştirildiği bir noktada bu durumun başkalarının eline bırakılmayacak kadar ciddi bir konu olduğu açıktır. Sanayi devrimi bir orta sınıf ortaya çıkarıp bu kişilerin az da olsa para kazanmasına öncülük ederken elbette sermaye sahiplerini görmezden gelmiyordu. Onların sanayi devrimindeki zenginleşme hızları, orta sınıftan çok daha hızlı olmuştur.

Şu noktayı tekrar belirtmekte fayda vardır ki, daha önce hiçbir geliri olmayan bireylerin bu dönemde az da olsa para kazanmaya başlaması gelir eşitsizliğinin adalete kavuştuğu anlamına asla gelmemektedir. Nedeni ise gayet açıktır ve yapılan düzenlemelerde saklıdır. Bu noktada birçok örnek gösterilebilir ancak biz asgari ücret yasaları üzerinden konuyu netleştirmeye çalışalım. Asgari ücret uygulamaları, ona baktığımız tarafa göre farklı görünen, tabir yerindeyse madalyonun iki yüzü gibi bir karakter taşımaktadır. Aşağıdan, yani asgari ücretin de altındaki bir gelir düzeyinden baktığımızda çok faydalı bir uygulama olduğunu düşünebiliriz. Ancak yukarıdan, yani bunun üzerindeki gelirler tarafından baktığımızda son derece anlamsız bir büyüklüğünün olduğunu görürüz. Daha farklı bir ifade ile, günümüzde özellikle bazı kesimler için gelir elde etmenin neredeyse üst sınırı yoktur. Ancak düşük gelirlilerin gelirlerinin daha fazla düşmemesi için asgari ücret uygulamaları vardır. Asgari ücret uygulaması varsa neden bir de azami ücret uygulaması olmasın ki? Kısacası asgari ücret uygulaması iyi bir şeydir, olmalıdır ancak gerçekten insanların hayatlarını iyileştirmekte midir yoksa sadece biyolojik varlıklarını sürdürmeye yetecek bir gelir elde etmelerini mi sağlamaktadır? Bunun iyi analiz edilmesi gerekmektedir.